Mersin Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece

Mersin Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece

Mersin Mutlu Son ben inanabileceğim değerler bulmak, bulamazsam yaratmak sonucundaydım; o da anlıyordu bunu. Umutsuzluk uçurumlarıyla kendini dağıtmak içinde gidip geliyor ve ancak burjuva değerlerini kabullenmekle kendini toparlayabiliyordu. Yaşantı biçimini değiştirmeyi aklından geçirmiyordu; tek istediği, bu yaşantıya ayak uydurabilmekti. Oysa ben, bu yaşam seçimindan bir kaçış yolu arıyordum. Sık sık düşünürdüm birbirimizden farklılığımızı ve acı acı “O başlıbaşına mutluluk ve yaşam demek! Ah! Mutluluk! Ve yaşam; bu, benim için her şey demek olmalı!” diye mırıldanırdım. Mersin Mutlu Son bir türlü söküp atamıyordum yüreğimden.

Bir ay sürecek bir Fransa gezisine çıktı. Papazlarla görüşecek, kiliseleri gezecek; Laiguillon vitrayları için alıcı bulmaya çalışacaktı. Mevsim kıştı; havalar çok soğuktu. Onun varlığının getireceği sıcaklığı, huzurlu bir aşkı, hem benim olacak, aynı zamanda ikimizin aşk yuvası olacak bir yeri özlemeye başladım yine. Artık kendi kendime sorular sormayı bir yana bırakmıştım. Mauriac’ın Gençliğe Veda’sını okuyordum. Kitabından uzun uzun bölümler ezberliyordum, ve sokaklarda dolaşarak, bunları tekrarlıyordum kendi kendime. Bu aşkta bu kadar direnişimin nedeni, tüm kuşMersinnma, duraksamalarıma rağmen, Jacques’a her vakit derin bir sevgi ve şefkati sürdürmüş olmamdı. Jacques, çekiciydi, havalıydı ve kaprisli olmakla beraber, ” içtenliğinden şüphe duymadığım, o insanı kendine bağlayan tavırlarıyla yüreğimi çelmişti. Ona karşı savunmasızdım; bir bakışı, sesinin bir tonu, içimde anlatmışız şükran duygulan uyandırıyordu.

Mersin Mutlu Son

Mersin Mutlu Son bilgisi, eskisi gibi başımı döndürmüyordu. Kitapları ve resimleri yorumlamam için, onun yardımı gerekmiyordu artık. Ama onun içini dökmeleri, o alçakgönüllülüğü duygulandırıyordu beni. Tüm ötekiler, dar görüşlü, dar kafalı gençlerle, her şeyi kendilerinin bildikleri iddiasında olan büyükler, “Anlamıyorum!” dedikleri zaman, bir an için bile kendilerinin yanılmış olabileceğini akıllarına getirmiyorlardı. Jacques, önyargılardan yoksun olduğu için, ona iyi mi bir minnettarlık duyuyordum bilemezsiniz! Onun bana yardım etmiş olduğu benzer biçimde, ben de ona yardımcı olmak istiyordum.

Onun “kurtuluşunu” benimkinden daha önemli kılan, çocukluğumuzdakinden çok daha öte bir bağla bağlı buluyordum kendimi Jacques’a. Alın yazısımızda belirlenmiş bu bağa gitgide daha çok inanmaya başladım, çünkü, ister genç olsun ister yaşlı, ciddi bir konuya değinebileceğim, karşılıklı konuşabileceğim bir tek erkek tarifıyordum. Eğer Jacques, benim için biçbilimselş kaftan değil idiyse, başkası hiç olamazdı ve o zaman, dayanılması zor, acı bir yalnızlığa gömülmek zorunda kalacaktım. Kendimi yeniden Jacques’a desteğe adamış olduğum bu anlarda; onu aklımda yine anıtlaştırır; “Jacques’tan bana gelecek her şey, bir oyun, bir şaka, bir cesaretsizlik, bir korkaklık şeklinde görünüyor ve sonrasında söylediklerindeki gerçeği kavrıyorum” diye düşünürdüm. Aslında onun kuşkuculuğu, kararsızlığı, kafasında her şeyin duru ve açık seçik bulunduğunun bir kanıtıydı, insan amaçlarının acılı göreliliğine gözlerimi kapamış olduğum süre, asıl yüreksiz olan bendim. Oysa o hiçbir şeyin uğrunda çaba gösMersinye değmez olduğunu itiraf etmeyi korkusuzca göze alabiliyordu. Barlarda mı vakit öldürüyordu? Umutsuzluğundan kaçmaya çalıştığı için gidiyordu barlara ve üstelik, bazen şiirsel bir hava buluyordu oralarda. Fazla ileri gittiği için, aşırılıklar yaptığı için ona darılmak yerine; eli açıklığına hayran olmalıydım: